58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
HUDUS VE İMKÂN ne demek? HUDUS VE İMKÂN kelimesinin anlamı nedir?
Usul-üd din ve İlm-i kelâmın dâhi ulemâsının ve
Hükemâ-i İslâmiyyenin gördükleri ve hadsiz bürhanlar ile
isbat ettikleri hudus ve imkân hakikatları.(Onlar demişler
ki: Mâdem âlemde ve her şeyde tegayyür ve tebeddül var,
elbette fânidir, hâdistir, kadim olmaz. Mâdem hâdistir
elbette onu ihdâs eden bir Sâni' var. Ve mâdem her şeyin
zâtında vücudu ve ademi, bir sebep bulunmazsa müsâvidir.
Elbette vâcib ve ezeli olamaz. Ve mâdem muhal ve bâtıl olan
devir ve teselsül ile birbirini icâdetmek mümkün olmadığı
kat'i bürhanlarla isbat edilmiş. Elbette öyle bir Vâcib-ül
Vücudun mevcudiyeti lâzımdır ki, naziri mümteni, misli muhal
ve bütün mâadâsı mümkin ve mâsivâsı mahluku olacak. Evet
hudus hakikatı, kâinatı istilâ etmiş. Çoğunu göz görüyor.
Diğer kısmını akıl görüyor. Çünkü; gözümüzün önünde her sene
güz mevsiminde öyle bir âlem vefât eder ki, her birisinin
hadsiz efradı bulunan ve her biri zihayat bir kâinat
hükmünde olan yüzbin nevi nebatât ve küçücük hayvanat o âlem
ile beraber vefât ederler. Fakat o kadar intizamla bir
vefattır ki; haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve
hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin harikaları bulunan
çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda
yerlerinde bırakıp, defter-i a'mâllerini ve gördükleri
vazifelerin programlarını onların ellerine vererek, Hafiz-i
Zülcelâlin himayesi altında hikmetine emânet eder. Sonra
vefat ederler. Ve bahar mevsiminde haşr-i a'zamın yüzbin
misâli ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden
ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve
diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi kendi yerlerinde
emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor
ve geçen baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve
vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip âyetinin bir
misalini gösteriyorlar. Hem hey'et-i mecmua cihetinde her
güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve tâze bir
âlem vücuda gelir. Ve o vefat ve hudus o kadar muntazam
cereyan ediyor ve o vefat ve hudusda gayet intizam ve
mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudusları oluyor
ki; güya dünya öyle bir misafirhânedir ki, zihayat kâinatlar
ona misâfir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyâlar ona
gelirler, vazifelerini görürler, giderler. İşte bu dünyada
böyle hayatdar dünyâları ve vazifedar kâinatları kemâl-i
ilim ve hikmet ve mizanla ve müvâzene ve intizam ve nizamla
ihdâs ve icad edip, Rabbanî maksadlarda ve İlâhî gayelerde
ve Rahmanî hizmetlerde kadirâne istimal ve rahimane istihdam
eden bir Zât-ı Zülcelâl'in vücub-u vücudu ve hadsiz kudreti
ve nihayetsiz hikmeti bilbedahe, güneş gibi akıllara
görünüyor. Ş.)(Gelelim imkân bahsine: Mütekellimîn demişler
ki:İmkân mütesâviyy-üt-tarafeyn'dir. Yâni, adem ve vücud
ikisi de müsâvi olsa, bir tahsis edici, bir tercih edici,
bir mucid lâzımdır. Çünkü, mümkinat birbirini icâd edip
teselsül edemez. Yâhut, o onu, o da onu icad edip devir
suretinde dahi olamaz. Öyle ise, bir Vâcib-ül Vücud vardır
ki, bunları icad ediyor. S.)(İmkân ciheti ise; o da kâinatı
istilâ ve ihâta etmiş. Çünkü görüyoruz ki, herşey, külli ve
cüz'i bulunsun, büyük ve küçük olsun, arştan ferşe,
zerratdan seyyârâta kadar her mevcud, mahsus bir zat ve
muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve
hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya
gönderiliyor. Halbuki, o mahsus zâta ve o mâhiyete, hadsiz
imkânat içinde o hususiyeti vermek, hem suretler adedince
imkânlar ve ihtimâller içinde o nakışlı ve fârikalı ve
münâsib o muayyen sureti giydirmek; hem hemcinsinden olan
eşhâsın mikdarınca imkânlar içinde çalkanan o mevcuda o
lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem sıfatların
nev'leri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller
içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan o masnua, o has ve
muvafık maslahatlı sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar
ve tarzlarda bulunması mümkün olması noktasından, hadsiz
imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz
o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve inâyetli cihazları
takmak ve techiz etmek, elbette külli ve cüz'i bütün
mümkinat adedince ve her mümkinin mezkur mâhiyet ve hüviyet,
hey'et ve suret, sıfât ve vaziyetinin imkânatı adedince,
tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir
Vacib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve
nihâyetsiz hikmetine ve hiçbir şey ve hiçbir şe'n O'ndan
gizlenmediğine ve hiçbir şey O'na ağır gelmediğine ve en
büyük bir şey en küçük bir şey gibi O'na kolay geldiğine; ve
bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar
sühuletle icad edebildiğine işaretler ve delâletler ve
şehadetler, imkân hakikatinden çıkıp, kâinatın bu büyük
şehadetinin bir kanadını teşkil ederler. Ş.)
"HUDUS VE İMKÂN" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.
"HUDUS VE İMKÂN" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.