58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
RUYA ne demek? RUYA kelimesinin anlamı nedir?
(Rü'ya) Uykuda görülen misalî âlem.
Düş.(Hayalâtlara karşı kapısı açık olan rüyaları tahkikî bir
surette mevzubahs etmek, tahkik mesleğine tam uygun
gelmediğinden; o cüz'î hâdise-i nevmiye münasebetiyle,
mevtin küçük bir kardeşi olan nevme ait ilmî ve düsturî
olarak altı nükte-i hakikatı, âyât-ı Kur'aniyenin işaret
ettiği vecihte beyan edeceğiz.Birincisi: Sure-i Yusuf'un
mühim bir esâsı, rüya-yı Yusufiye olduğu gibi; $ âyeti
misillü çok âyetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak
ehemmiyetli hakikatlar var olduğunu gösterir.İkincisi:
Kur'an ile tefe'üle ve rüyaya itimada ehl-i hakikat tarafdar
değiller. Çünki Kur'an-ı Hakîm, ehl-i küfrü kesretle ve
şiddetli bir tarzda vuruyor. Tefe'ülde, kâfire ait şiddeti,
tefe'ül eden insana çıktığı vakit, yeis veriyor; kalbi
müşevveş ediyor. Hem rüya dahi hayr iken, bâzı aks-i
hakikatla göründüğü için şer telâkki edilir, yeise düşürür,
kuvve-i mâneviyeyi kırar, su'-i zan verir. Çok rüyalar var
ki: Sureti dehşetli, zararlı, mülevves iken; tâbiri ve
mânası çok güzel oluyor. Herkes rüyanın suretiyle mânasının
hakikatı mâbeynindeki münasebeti bulamadığı için; lüzumsuz
telâş eder, me'yus olur, keder eder.Üçüncüsü: Hadis-i sahih
ile nübüvvetin kırk cüz'ünden bir cüz'ü nevmde rüya-yı
sâdıka suretinde tezahür etmiş. Demek rüya-yı sâdıka hem
haktır, hem nübüvvetin vezaifine taalluku var. Şu üçüncü
mes'ele, gayet mühim ve uzun ve nübüvvetle alâkadar ve derin
olduğundan, başka vakte tâlik ediyoruz; şimdilik o kapıyı
açmıyoruz.Dördüncüsü: Rüya üç nevidir: İkisi, tabir-i
Kur'an'la $ da dahildir; tabire değmiyor. Mânası varsa da
ehemmiyeti yok. Ya mizacın inhirafından kuvve-i hayaliye
şahsın hastalığına göre bir terkibat, tasvirat yapıyor;
yahut gündüz veya daha evvel, hattâ bir-iki sene evvel aynı
vakitte başına gelen müheyyic hâdisatı, hayal tahattur eder;
ta'dil ve tasvir eder, başka bir şekil verir. İşte bu iki
kısım $ dır, tabire değmiyor. Üçüncü kısım ki, rüya-yı
sâdıkadır. O, doğrudan doğruya mâhiyet-i insaniyedeki
lâtife-i Rabbaniye âlem-i şehadetle bağlanan ve o âlemde
dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla, âlem-i gayba
karşı bir münasebet bulur; bir menfez açar. O menfez ile,
vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar ve Levh-i
Mahfuz'un cilveleri ve mektubat-ı kaderiyenin nümuneleri
nevinden birisine rastgelir, bâzı vâkıat-ı hakikiyeyi görür.
Ve o vâkıatta, bazan hayal tasarruf eder, suret libasları
giydirir. Bu kısmın çok envaı ve tabakatı var. Bazı aynen
gördüğü gibi çıkar, bazan bir ince perde altında çıkıyor,
bazan kalınca bir perde ile sarılıyor.Hadis-i Şerifte gelmiş
ki: Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bidayet-i
vahiyde gördüğü rüyalar; subhun inkişafı gibi zâhir, açık,
doğru çıkıyordu.Beşincisi: Rüya-yı sâdıka, hiss-i
kablelvukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablelvuku ise,
herkeste cüz'î-küllî vardır. Hattâ hayvanlarda dahi
vardır.Altıncısı ve en mühimmi: Rüya-yı sâdıka benim için
hakkalyakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübatımla,
kader-i İlâhînin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i katı'
hükmüne geçmiştir. Evet bu rüyalar, benim için hususan bir
birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki; meselâ: Yarın
başıma gelecek en küçük hâdisat ve en ehemmiyetsiz muamelât
ve hattâ en âdi muhaverat yazılı olduğunu ve daha gelmeden
muayyen olduğunu ve gecede onları görmekle, dilim ile değil,
gözüm ile okuduğum bana kat'i olmuştur. Bir değil, yüz
değil, belki bin def'a; gecede, hiç düşünmediğim halde
gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim mes'eleler, o
gecenin gündüzünde, az bir tabir ile aynen çıkıyor. Demek en
cüz'î hâdisat vukua gelmeden evvel hem mukayyeddir, hem
yazılmıştır. Demek tesadüf yok, hâdisat başıboş gelmiyor,
intizamsız değillerdir. M.)
"RUYA" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.