58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
SAİD-İ NURSÎ ne demek? SAİD-İ NURSÎ kelimesinin anlamı nedir?
(Bediüzzaman) (Mi: 1876 - 1960, Hi: 1293 - 1379) Babası
Mirza, Annesi Nuriye olan bu büyük mütefekkir zât, Bitlis
vilâyetimizin Hizan kazası, Nurs köyünde doğmuştur. Ateşîn
zekâsı ve takvası ve dinine sadakatı kısa zamanda etrafta
tanınmasına sebeb olmuştur. Bir müddet Van'da kaldı. Başta
Vâli Tahir Paşa olmak üzere bütün halk kendisine hürmet
ediyordu. Kısa zamanda ilmi ile hocalarına ders verecek hale
gelmişti. İslâmiyete bütün varlığıyla hizmet etmek cehdi
içerisinde idi. İhsan-ı İlâhî olan hârika kabiliyeti ile
mütâlaa ettiği kitapları kısa zamanda ezberden
okuyabiliyordu. Cesaret ve şecaatta da hârikaydı. Rusların
Şark vilâyetlerimize tecavüzü sırasında Enver Paşa
Kumandasında Milis Teşkilâtı Gönüllü Alay Kumandanı olarak
talebeleriyle birlikte harbe iştirak etti. Büyük
fedakârlıklar gösterdi. Hiçbir zaman birlik ve İslâmî
beraberlikten ayrılmadığı gibi dâima millî vahdetimiz için
bütün gücüyle çalışıyordu.31 Mart isyan hareketinde
yatıştırıcı ve müsbet rol oynamış; bir nutukla, isyan eden
sekiz taburu itaate getirmişti. (31 Mart Olayı, 1970 SBF.
Yayınları sh: 129 - 253 Doktor Sina Akşin'in
eserinden.)Kendisini verdikleri Divan-ı Harb-i Örfî'de
Mahkeme Reisi Hurşid Paşa'nın "Sen de şeriat istemişsin"
sualine karşı şöyle cevap veriyordu:"Şeriatın bir hakikatına
bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım. Zira şeriat sebeb-i
saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin
isteyişi gibi değil!.."1327 (Mi: 1911) tarihinde Şam'da
Cami-ül Emevî'deki hutbesinde İslâm Âlemindeki hastalıkları
teşhis ederek anlatıyor ve bir bir tedavi çarelerini
söylüyordu. O hutbede hülâsa olarak İslâmî uyanışı ve
çarelerini anlatmıştır. O hutbeden birkaç satır:"Hâsıl-ı
kelâm : Biz Kur'an şakirdleri olan müslümanlar, bürhana tâbi
oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-ı imaniyeye
giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları
taklid için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve
fennin hükmettiği istikbalde elbette bürhan-ı aklîye istinad
eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'an
hükmedecek."Aynı zamanda şark vilâyetlerinde müsbet
ilimlerle ve dinî bilgilerle mücehhez Medreset-üz Zehra
nâmında büyük bir üniversite açılmasına çalışıyordu ve
Sultan Reşad kendisine bu iş için 19 bin altun lira vermeyi
kabul etmişti. Van Gölü kenarında Artemid'de temeli atılan
bu müessese 1. Cihan Harbi sebebi ile geri
kalmıştı.Bediüzzaman Said Nursî, İstanbul'da 25 Ağustos
1918'de kurulan Dar-ul Hikmet-il İslâmiye'ye Erkân-ı
Harbiye-yi Umumiyye'nin teklifi neticesinde âzâ kabul
edildi.Bu yüksek ilmî hey'ette bütün İslâm Âlemini alâkadar
eden mes'eleler görüşülüyordu. Devrin hastalığını ve
milletin maddî, manevî ihtiyaçlarını o zamanda bilen ve
teşhis eden bu zat, eserlerini neşretmeğe başladı. İşârât-ül
İ'caz, Münâzarat, Muhâkemât, Tuluât, Lemaât, Nokta, Rumuz,
Hutuvât-ı Sitte, Sünühât, Şuâât gibi eserlerinde ecnebilerin
İslâm Âlemini parçalamak, mânen ve maddeten yıpratmak için
ortaya attıkları bâtıl fikirleri çürüten, Kur'anî İslâmî
hakikatleri neşrediyor, ilân ediyordu.Millî hükümetin
Ankara'da teşkiline ve İstanbul'daki kuvvetlerin bu hükümete
yardımlarına bütün gücüyle çalışıyordu. İngiliz ve Fransız
gibi emperyalistlerin ye's verecek fikirlerine,
neşriyatlarına karşı milleti uyandıracak faaliyette
bulunarak, "Hutuvât-ı Sitte" gibi neşriyatıyla millî birlik
ve beraberlik, İslâmî gayret ve şecaate kuvvet vermeğe
çalışıyordu.En büyük tehlikenin ilim nâmı altında Avrupa
emperyalistlerinin ortaya attıkları, milleti birbirine
düşürecek, imanı zedeleyecek, Kur'an'dan ve imandan, millî
birlik ve beraberlikten ayıracak fikirler olduğunu biliyor
ve bunların ilmî esaslarla, müsbet delillerle çürütülmesi
yolunda çalışıyordu. (Tarih Sohbetleri 1966, Cilt:
4)Diyarbekir havalisinde din nâmına ihtilâle teşebbüs eden
(15 Şubat 1925) Şeyh Said, Bediüzzaman'ın büyük nüfuzundan
istifade için mücadeleye iştirake davet ettiğinde cevaben
onlara mektubunda şöyle demişti:"Türk milleti asırlardan
beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir.
Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz.
Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet irşad ve tenvir
edilmelidir." (Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i
Hayatı)Ecnebilerin propagandasının te'siri altında kalanlar
bu büyük mücahide çeşitli iftiralarda bulundular. Fakat O,
hakikatları ilândan, milli birlik ve beraberliği te'mine
çalışmaktan aslâ vaz geçmedi. 130 parçadan fazla olan bütün
eserlerinde, siyasetten tecerrüd ederek ve bilhassa menfî ve
tarafgir siyasetçiliklerden, şeytandan kaçar gibi kaçıp,
müslümanlar arasında kardeşlik şuuruyla ve bîtaraf bir
makamda Kur'an'a hizmet etmeyi bu zamanda en mühim bir
vazife olarak kabul etmiş ve bu hakikatı iman hizmetindeki
talebelerine değişmez bir düstur halinde tesbit
etmiştir.Eserlerinin muhtelif yerlerinde tekrarla üzerinde
durduğu mesleğinin bu düsturuna dair birkaç bahsi nümune
olarak aşağıya dercediyoruz.şöyle ki:"Risale-i Nur
şakirdlerinin mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve
hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir.
Çünki hâlisane hizmet-i Kur'aniye, onlara her şeye bedel,
kâfi geliyor..... Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve
muhalifi, memuru ve amisinin o hakikatlarda hisseleri var ve
onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane
kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç
karışmamak lâzım gelmiş." Şualar: 362"...Nur şakirdleri hiç
siyasete karışmadılar, hiç bir partiye girmediler. Çünki
iman, mal-ı umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri
vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zendekaya,
dalâlete karşı cephe alır." Emirdağ Lâh: 180"...Ben de Nur-u
Kur'anı elde tutmak için euzubillahi mineşşeytani
vessiyaseti deyip, siyaset topuzunu atarak iki elim ile nura
sarıldım.Gördüm ki: Siyaset cereyanlarında; hem muvafıkta
hem muhalifte o Nurların âşıkları var. Bütün siyaset
cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların
garazkârane telâkkiyatlarından müberra ve sâfi olan bir
makamda verilen ders-i Kur'an ve gösterilen envar-ı
Kur'aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve
ittiham etmemek gerektir...Elhamdülillâh siyasetten tecerrüd
sebebiyle, Kur'anın elmas gibi hakikatlarını propaganda-i
siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine
indirmedim..." Mektubat : 49"... Otuz seneden beri siyaseti
terkettiğime sebep; bir mübarek âlimin tâkib ettiği
cereyanın tarafgirlik damarı ile sâlih ve büyük bir âlimin
onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir
edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve
mütecaviz bir münafığı gayet medh ü senâ etti. Ben de bütün
ruhumla ürktüm. Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik de
karışsa, böyle acib hatalara sebebiyet veriyor diye Eûzü
billahi mineşşeytani vessiyaseti dedim, o zamandan beri
siyaseti terkettim." Emirdağ Lâh: 272Bediüzzaman siyasetten
bu kadar çekinmesine rağmen yine de gizli din düşmanlarının
iftira ve iğfalatiyle (siyasî maksad taşımak ve cemiyet
kurmak) gibi iddialarla müteaddid defalar mahkemeye verilmiş
ve zamanımıza kadar bine yakın mahkeme ve beraet teselsülen
olagelmiştir ki, dünya hukuk tarihinde böyle bir hâdise
mevcud değildir.Son derece mütevazi ve fakirane bir hayat
yaşadığı, maddî manevî hiçbir makam iddia etmediği halde,
yabancıların te'siri altında ve hariçten içimize girmiş
cereyanlar sebebiyle muhtelif yerlere nefyedildi. Fakat
yine, o felsefecilerin ve kendisini münevver telâkki
edenlerin bâtıl fikirlerini köküyle ortadan kaldıracak ilmî,
aklî, müsbet delilleri yazmak ve neşretmekten bir an bile
geri durmadı. Eserleri köy odalarından başlıyarak üniversite
muhitlerine kadar elden ele, dilden dile dolaştı. Kur'an-ı
Kerim ve onun tefsiri etrafında bir Hizb-ül Kur'an meydana
geldi.Bu lügatta Bediüzzaman Said Nursî'ye geniş yer
verilmesinin sebepleri şunlardır:Bu zât eserlerinde
Âmentü'nün altı esasını ilmî ve delilli olarak izah
etmiştir. Bu sebeple pek çok kimsenin Sünnet-i Seniyyeyi
yaşamasına sebep olmuştur. Din büyüklerini tanımak ve
tanıtmak, şahıslara bağlanmak için değil, İslâmiyete
bağlanmak yönünden önemlidir.Din düşmanları dine hizmet eden
âlimleri, mürşidleri çürüterek halkı dinden uzak bırakmak
istediklerinden, dindar kimseler de İslâmiyete hizmet
edenleri tanımak, onlardan faydalanmak zorundadır. İslâmiyet
ilim dinidir, âlimler sayesinde devam eder. Âlimleri yok
kabul edersek, din de nazariyede kalır. Bunun için
âlimlerimize sahip çıkmalıyız.Her İslam âlimine geniş geniş
yer vermek isterdik. Fakat Said Nursî herkesten daha fazla
hücuma uğramış. Kendisi, talebeleri ve eserleri hakkında
bine yakın mahkeme açılmış, 780 beraet kararı alınmıştır.
Elbette ki en çok hücum edileni, en fazla tanıtmak, hakikatı
ortaya çıkarmak için lüzumludur.Biz, Bediüzzaman Said
Nursî'yi övmedik. Sadece hayatının ve eserlerinin bir
kısmına ayna tuttuk. Daha geniş bilgi almak isteyenler, onun
hayatı hakkında yazılmış kitapları ve Risale-i Nur
Külliyatını tetkik edebilirler.Din büyüklerini tanıtmak, bir
bakıma İslâmiyeti tanıtmak demektir. Din büyüklerini
tanıtmak, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'i
takdimdir. Çünkü İki Cihan Serveri Peygamberimiz olmasaydı,
din büyükleri de olamazdı. Meyvayı övmek, ağacı tanıtmaktır.
Peygamberimizin övdüğü âlimleri övmemek, Peygamberimizin
sevdiği âlimleri sevmemek, İslâmiyetten uzaklaşmaktır. En
çok hücum edileni en çok korumak, aklın ve ilmin
gereğidir.Bir İslam büyüğü buyuruyor ki: Ya Rabbi ne
hikmettir ki, Sen'i sevenleri bulmak, Sen'i sevmektir. Sen'i
sevmek ise, Sen'i sevenleri bulmaktır.
"SAİD-İ NURSÎ" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.
"SAİD-İ NURSÎ" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.