58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
TERAKKİYÂT ne demek? TERAKKİYÂT kelimesinin anlamı nedir?
(Terakki. C.) Terakkiler. Yükselişler. İlerlemeler.( $
Hazret-i Âdem Aleyhisselâm'ın dâva-yı hilâfet-i kübrâda
mu'cize-i kübrâsı, talim-i esmâdır" diyor. İşte sair
enbiyanın mu'cizeleri, birer hususi hârika-i beşeriyeye
remzettiği gibi, bütün enbiyanın pederi ve divan-ı
nübüvvetin fatihası olan Hazret-i Âdem Aleyhisselâm'ın
mu'cizesi umum kemâlât ve terakkiyat-ı beşeriyenin
nihayetlerine ve en ileri hedeflerine sarahate yakın işaret
ediyor. Cenab-ı Hak (Celle Celâlühü), mânen şu âyetin
lisan-ı işaretiyle diyor ki: "Ey benî-Âdem! Sizin
pederinize, melâikelere karşı hilâfet dâvasında
rüçhaniyetine hüccet olarak, bütün esmâyı tâlim ettiğimden,
siz dahi, mâdem O'nun evlâdı ve vâris-i istidadısınız. Bütün
esmayı taallüm edip, mertebe-i emânet-i kübrâda, bütün
mahlukata karşı, rüçhaniyetinize liyâkatınızı göstermek
gerektir. Zira kâinat içinde, bütün mahlukat üstünde en
yüksek makamata gitmek ve zemin, gibi büyük mahlukatlar size
musahhar olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol açıktır.
Haydi ileri atılınız ve birer ismine yapışınız, çıkınız!...
Fakat sizin pederiniz, bir def'a şeytana aldandı, cennet
gibi bir makamdan ruy-i zemine muvakkaten sukut etti. Sakın
siz de terakkiyatınızda şeytana uyup Hikmet-i İlâhiyyenin
semâvâtından, tabiat dalâletine sukuta vasıta yapmayınız.
Vakit bevakit başınızı kaldırıp Esmâ-i Hüsnâma dikkat
ederek, o semâvâta uruc etmek için fünunuzu ve
terakkiyatınızı merdiven yapınız. Tâ fünun ve kemâlâtınızın
menbâları ve hakikatları olan Esmâ-i Rabbâniyyeme çıkasınız
ve o esmânın dürbünüyle, kalbinizle Rabbinize
bakasınız...Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehemm şu
âyet-i acibe, insanın câmiiyet-i istidadı cihetiyle mazhar
olduğu bütün kemâlât-ı ilmiye ve terakkiyat-ı fenniye ve
havârık-ı sun'iyeyi "Tâlim-i Esmâ" unvaniyle ifade ve tabir
etmekte şöyle lâtif bir remz-i ulvi var ki: Herbir kemâlin,
herbir ilmin, herbir terakkiyatın, herbir fennin bir
hakikat-ı âliyesi var ki; o hakikat, bir ism-i İlâhîye
dayanıyor. Pek çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyatı ve
muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla o fen, o
kemalât, o san'at; kemâlini bulur, hakikat olur. Yoksa yarım
yamalak bir surette nâkıs bir gölgedir...Meselâ: Hendese bir
fendir. Onun hakikatı ve nokta-i müntehâsı, Cenab-ı Hakk'ın
"İsm-i Adl ve Mukaddir" ine yetişip, hendese âyinesinde o
ismin Hakimane cilvelerini haşmetiyle müşahede
etmektir.Meselâ: Tıbb bir fendir, hem bir san'attır. Onun da
nihayeti ve hakikatı; Hakîm-i Mutlak'ın "Şâfi" ismine
dayanıp, eczahane-i kübrası olan ruy-i zeminde Rahimane
cilvelerini, edviyelerde görmekle, tıbb kemâlâtını bulur,
hakikat olur.Mesela: Hakikat-ı mevcudattan bahseden
Hikmetü'l-Eşyâ, Cenab-ı Hakk'ın (Celle Celâluhu) İsm-i
Hakîm'inin tecelliyat-ı kübrasını, müdebbirane, mürebbiyane
eşyada, menfaatlarında ve maslahatlarında görmekle ve o isme
yetişmekle ve ona dayanmakla şu hikmet hikmet olabilir.
Yoksa, ya hurafâta inkılâb eder ve malâyaniyat olur veya
felsefe-i tabiiye misillü dalâlete yol açar.İşte sana üç
misal!... Sâir kemalât ve fünunu bu üç misale kıyas et. İşte
Kur'an-ı Hakîm şu âyette beşeri şimdiki terakkiyatında pek
çok geri kaldığı en yüksek noktalara, en ileri hududa, en
nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup,
parmağıyla o mertebeleri göstererek: "Haydi arş ileri"
diyor. S.) (Bak: Medeniyet)
"TERAKKİYÂT" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.