58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
FENN ne demek? FENN kelimesinin anlamı nedir?
Hüner. Mârifet.
San'at.
Tecrübe.
İlim.
Nevi,
sınıf, çeşit, tabaka.
Türlü.
Fizik, kimya, biyoloji,
matematik ilimlerinin umumi adı.
Tatbikat ve isbat ile
meydana gelen ilim.
Birisini muamelede aldatmak.
Fend.
Borçlunun ödeme zamanını uzatma. (Şuur-u insanî vasıtasıyla
keşfolunan yüzer fenlerden herbir fen, Hakem isminin, bir
nevide bir cilvesini târif ediyor. Meselâ Tıb Fenninden sual
olsa: "Bu kâinat nedir?" Elbette diyecek ki: "Gayet muntazam
ve mükemmel bir eczahâne-i kübradır. İçinde herbir ilaç
güzelce ihzar ve istif edilmiştir." Fenn-i Kimya'dan
sorulsa: "Bu Küre-i Arz nedir?" Diyecek: "Gayet muntazam ve
mükemmel bir kimyahanedir." Fenn-i Makine diyecek: "Hiçbir
kusuru olmıyan gayet mükemmel bir fabrikadır. "Fenn-i
Ziraat" diyecek: " Nihayet derecede mahsuldar, her nevi
hububu vaktinde yetiştiren muntazam bir tarladır ve mükemmel
bir bahçedir." Fenn-i Ticaret diyecek: "Gayet muntazam bir
sergi ve çok intizamlı bir pazar ve malları çok san'atlı bir
dükkândır." Fenn-i İâşe diyecek: "Gayet muntazam, bütün
erzakın envâını câmi bir ambardır." Fenn-i Rızık diyecek:
"Yüzbinler leziz taamlar beraber, kemal-i intizam ile içinde
pişirilen bir matbah-ı Rabbâni ve kazan-ı Rahmânidir."
Fenn-i Askeriye diyecek ki: "Arz bir ordugâhtır. Her bahar
mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yüzünde
çadırları kurulmuş dörtyüz bin muhtelif milletler o orduda
bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları.. ayrı ayrı libasları,
silâhları...ayrı ayrı tâlimatları, terhisatları; kemal-i
intizamla hiçbirini unutmıyarak ve şaşırmıyarak, birtek
Kumandan-ı Azamın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle,
hazinesiyle gayet muntazam yapılıp, idare ediliyor." Ve
Fenn-i Elektrik'ten sorulsa, elbette diyecek: "Bu muhteşem
saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı, mizanlı hadsiz
elektrik lambalariyle tezyin edilmiştir. Fakat o kadar
harika bir intizam ve mizan iledir ki: Başta Güneş olarak,
Küre-i Arz'dan bin defa büyük o semavî lambalar, mütemadiyen
yandıkları halde müvazenelerini bozmuyorlar, patlak
vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar. Sarfiyatları hadsiz
olduğu halde, vâridatları ve gazyağları ve madde-i
iştialleri nereden geliyor? Neden tükenmiyor?. Neden yanmak
müvazenesi bozulmuyor? Küçük bir lâmba dahi muntazam
bakılmazsa, söner. Kozmoğrafyaca Küre-i Arz'dan bir
milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşıyan
Güneşi... kömürsüz, yağsız yandıran; söndürmiyen Hakim-i
Zülcelâlin hikmetine, kudretine bak. "Sübhanallah" de.
Güneşin müddet-i ömründe geçen dakikalarının âşirâtı
adedince "Mâşâallah, Bârekallah, Lâ ilahe illa Hu" söyle.
Demek bu semavi lâmbalarda gayet harika bir intizam var. Ve
onlara çok dikkatle bakılıyor. Güya o pek büyük ve pek çok
kitle-i nâriyelerin ve gayet çok kanâdil-i nuriyelerin buhar
kazanı ise, harareti tükenmez bir Cehennem'dir ki, onlara
nursuz hararet veriyor. Ve o elektrik lâmbalarının makinesi
ve merkezi fabrikası, daimî bir Cennet'tir ki, onlara nur ve
ışık veriyor. İsm-i Hakem ve Hakimin cilve-i âzamiyle,
intizamla yanmaları devam ediyor. Ve hâkezâ... Bunlara
kıyasen yüzer fennin herbirisinin kat'i şehadetiyle,
noksansız bir intizam-ı ekmel içinde hadsiz hikmetler,
maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiştir. Ve o harika ve
ihâtalı hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve
hikmetleri, en küçük bir zihayat ve bir çekirdekte küçük bir
mikyasta dercetmiştir. Ve mâlum ve bedihidir ki; intizam ile
gayeleri ve hikmetleri ve faideleri takip etmek; ihtiyar
ile, irade ile, kasd ile, meşiet ile olabilir; başka olamaz.
İhtiyarsız, iradesiz, kasıdsız, şuursuz esbab ve tabiatın
işi olmadığı gibi, müdahaleleri dahi olamaz. Demek bu
kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve
hikmetleriyle iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i
Muhtar'ı, bir Sâni-i Hakim'i bilmemek veya inkâr etmek, ne
kadar acib bir cehâlet ve divânelik olduğu târif edilmez.
Evet, dünyada en ziyâde hayret edilecek bir şey varsa, o da
bu inkârdır. Çünki kâinatın mevcudâtındaki hadsiz intizâmât
ve hikmetleriyle vücud ve vahdetine şahidler bulunduğu
halde, Onu görmemek, bilmemek, ne derece körlük ve cehalet
olduğunu, en kör cahil de anlar. Hattâ diyebilirim ki; ehl-i
küfrün içinde, kâinatın vücudunu inkâr ettiklerinden ahmak
zannedilen Sofestâiler, en akıllılarıdır. Çünki; kâinatın
vücudunu kabul etmekle Allah'a ve Hâlikına inanmamak, kabil
ve mümkün olmadığından, kâinatı inkâra başladılar...
"FENN" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.